Okumanın Tarihi

Yalnız bir çocukluk geçirmiş Alberto Manguel, kendini okumaya vererek tek başınalığına anlam kazandırmış; gençliğinde, görme yetisini yitirmiş Jorge Luis Borges’e kitap okuyuculuğu ve kendi tabiriyle ‘not defterliği’ yapmış, çokdilli bir okuryazar. Tutkulu her okur için belgesel niteliğinde olan bu incelemesinde —okuma ediminin kümülatif olduğunu düşünürsek— konuya dair birikimini de iyi yağdırmış.  Simülasyon niyetine, kafalara hafif bir soru yağmuru çiselesin:

Bir Nambikwara Kızılderilisi, uydurarak çiziktirdiği şekillerin de okunabilir olduğuna neden inanmasın garibim? Zira bu “harf” dediğimiz şekillere varana kadar, beşeriyet ne çizikler gördü? Noktalama işaretlerine gerek duymasa, sanki insan “cümle” mi kuracaktı? Kim bilir ticaret yapmasa, yazıyı ne için bulacaktı? Mezopotamya yazıcıları not tutmasa, toplum çekidüzen mi görürdü? Sokrates için sıradışı bir araçken, yazılı metin hangi ara olağanlaştı? Kendine elyazması koleksiyonu oluşturan Aristoteles, herhalde buna “kitaplık” demiyordu? Dinler yayılıp dualar okunmasa, zaten kitap mı basılırdı? Sahi bu “kitap” dediğimiz nesne, şimdiki formuna hangi hâllerden geçerek ulaştı? Zenginlerin tekelinde ve hatta soyluluk göstergesiyken, gündelik bir eşyaya nasıl dönüştü? Kitap okumak, illaki sesli sedalı mı olmalıydı? O zaman Ralph Waldo Emerson, Platon’u battaniye altında okumasaydı da nerede okusaydı? Kendi kendine sessiz okumak anormal sayılırken, şimdi başka türlüsünü düşünemediğimiz kadar nasıl normalleşti? 

Okumaya dair temel merakları gidermesinin yanı sıra, bir dolu da ilginç ayrıntı içeriyor. Mesela, bahsi geçen bir kehanet oyununu kendisiyle deneyelim: Hadi bakalım diyerek rastgele bir sayfasını açıyorum; 40. sayfa açıldı. Üç kere zar atıyorum; 2, 5 ve 4 geldi. 2+5+4 işlemini yapıyorum; 11 etti. Kırkıncı sayfanın onbirinci satırını iletiyorum; kitap falımız şöyle çıktı: “Okumadan korkan yalnızca baskıcı hükümetler değildir.” Hımm…

Share this Post